13.10.09

yastığımızı ağlama duvarı, tırnaklarımızı kendimize saplamamıza
yarayan bir silah ve aklımızı kendimizi hasta etmek için kullandığımız
zamanları bilirsiniz. odanın her yanına dağılan sigara paketleri, belki
haleti ruhiyemi değiştirir umuduyla başlanıp yarım bırakılan
düzinelerce kitap ve ağrı kesiciler.. vakti gelmediği halde en kalın kazağımızı giyer,
tek üşüyen yanımız olan ayaklarımızı inatla çoraplara hapsetmeyiz.
çıplak ayaklı olmalıyız. bastığımız yeri hissetmeliyiz.
çarşafları sık sık değiştirmek gibi alışkanlıklar bu dönemde edinilir.
hatta yeni nevresim takımı alınır ki "yeni"nin kokusu başımızı döndürsün,
sorgulamadan, düşünmeden, üzülmeden, belki daha az ağlayarak uyuyalım.
bilgisayardaki binlerce şarkı arasından en ağlak olanını seçmek
şipşaklık bir iş iken, hayatımızı dört dakika ellibeş saniyelik
zaman dilimine hapsederiz bile. kalabalık hiçbir şekilde yetmez bize.
içimiz küflü, içimiz.. o kadar yalnız ve tehlikeli ki. sokaklar tekin değil, aklımızın sokakları.
bazen, farkına varmadan, iki kişilik planlar yaptığımızı görürüz
ve.. suskunluk. bekleme. suskunluk. sorgulama. suskunluk.
loop'a alınan şarkı. en son ne zaman birisine sarılmıştım? o an
kurtarıcımmışçasına. sımsıkı. bırakmak istemeyerek. en son ne zaman
birisinin yüzündeki kıvrımlara dokunmuştun? anları, anıları,
yılları öğrenmek istercesine. en son zaman kendini iyi hissetmiştin?