19.11.08

fotoğraflar var.

fotoğrafta bir kadın var. ne orada olabilmiş, ne burada. topuklu ayakkabısının kenarına çamur bulaşmış. toplumda yükselmek için giydiği topuklu ayakkabılarının üzerindeki çamur, nereden geldiğini unutmaması için. böyle kadınların hayatları bellidir. gördüm, çok defa. ya "sonu belli" evlilikler yaparlar ya da her limanda bir sevgili bırakmaya içerler günün sonunda. günün sonu.. uzanırsın yatağında, yalnız mısın, bir adam mı var yanında? kadınlar illa ki erkeklere ihtiyaç duyar mı? duyar mısın seslensem sana? duymamışsın belli. kadını duymamışsın. fotoğrafta kadın var. ne orada olabilmiş, ne de burada. kadın.. ceketi kısa gelmiş. bir şeyler kısa hep, başka bir şeyleri örtmek için. yetmiyor, yetişmiyor. bir şeyler açıkta hep. hep üstünü başını çekiştirmek zorunda kalıyor kadın. ne diyordum? bu kadınların hayatları bellidir. aslında ne oraya aittir, ne de öncesine. başka bir yer, bambaşka. başka bir dünya mümkün! eskiden dünyanın düzeleceğine inanırdım. ve adalete. ama hayır, yok. bakın, ben bu tür kadınları çok iyi tanırım. o topuklu ayakkabılarının üzerinde durabilmek için kimlere tutunmazlar, kimleri ezip geçmezler! başta bilmezler oraya ait olamayacaklarını. bu sebeple öncelerindeki ezip geçerler. öldürürler bile. korkulur bu kadınlardan. sonra anlarlar ki oraya ait değiller.. hepsi boşuna. fotoğrafta bir kadın var. gülümsüyor. bilirim bu gülümsemeyi. yarım tebessüm. güçlüyüm deme gülümsemesi. ama güçlü değiller, bilirim. sırtlarını dik tutarlar. ayakkabılarının çamur bulaşan kısımlarını silmeye çalışırlar. ama silinmez. silinmez. görünmez bir leke bu. ama leke. aslında herkesin gördüğü. ama sadece bazılarının bildiği..
bakınız bu kadınlar, bazen o fotoğrafların içinden fırlayıp çıkarlar.
aslında onlar aramızdalar.