25.3.09

a'dan z'ye

a. her zaman bilir. her zaman çok bilir. bencil ve düşüncesizdir fakat. odaklandığı şey kendisi ve aklındakilerdir. gidip sarılsanız bile kollarını kaldırıp size sarılmayacak. sanki..

b. geçmişe gömülüp kalır. çıkarana aşk olsun! sevdiği zaman tam sever. ceplerini boşaltır, aklını boşaltır, kalbini boşaltır ve "o"nunla doldurur tüm bu boşlukları.

c. dünyaya aldırdığı yok aslında. her şeyden önce paşa gönlü gelir. midesine çok düşkündür. affedersiniz ama biraz da odundur.

d. güçlü bir kişiliği yoktur. gerçekler ağır geldiğinde ya hayal dünyasına ya da psikiyatristine sarılır. beklemediği anlarda beklemediği acımazsızlık ve güç geldiği zamanlar da olur. aramaya inanır.

e. yalanı çok sever. tut ki onu sevdiniz, "yalansan yalanı severim elimde değil" diye çığırırken bulabilirsiniz kendinizi. çok severler, çok da plan yapar.

f. görmemek için halının altına ittiği sorunlar gözardı edilemeyecek kadar büyüyene kadar iyidir. hiç altta kalmaz. çuvaldızı kendisine de batırmaz asla.

g. en sorunsuz anlarında bile kendisine çıkaracak bir sorunu vardır. "aman cool olayım" amacıyla günün 2 saatini buzdolabında geçirdiğini düşünüyorum.

h. kendisi hakkında durmadan konuşur. asla dinlemez, asla. asabidir. veya harika bir dinleyicidir. sakin, huzur veren, peygamber gibi her halinde iyi bir insan.

i. kendisini vazgeçilmez, the best filan görse de içine baktığınızda tırt çıkar. gösterişi ve pohpohlanmayı sever. tutarlı bir kişiliği yoktur.

k. hedeflerine tamamen odaklanmıştır. insan ilişkilerinde pek gelişkin olmasa da bunu sorun edecek son insan o.

l. sessiz ve gözlemcidir.

m. alın bir tane daha bilgiç! ama haklı bir bilgiçlik ondaki. bir konu hakkında konuşuyorsa, bilmelisiniz ki o konuya cidden hakim ve kendine güveniyordur. dağınıktır ve insanlar onu şaşırtır.

n. analitik düşünür. düzenli ve titizdir. çok güzel empati kurar. gücün ve inancın kalmadığında tutunabileceğin bir insan.

o. idealist ve bu yüzden toplumda yalnız kalmayı göze alacak kadar da inat. çok konuşur. yaşlandığı görülmemiştir.

ö. -mış gibi yapmakta üstüne yok. göz boyamayı çok sever.

p. çok düşünür, ince düşünür. bazen sizin yerinize bile düşünür ve hisseder sanki.

r. her şeyi var. her şeye sahip. akıl, sağlık, zeka, görünüm, güven.. insan bazen "is it real?" diye dokunup anlamak istemiyor değil.

s. kendini hatırlatmayı, özletmeyi ve insanlarda kalmayı çok sever.

t. gövde gösterisine bayılan yarım kafalının biri.

u. asla büyümeyecek. insanların kalbini oyuncak sanacak kadar çocuk. kör. ilgi delisidir. eğlence peşinde koşar.

y. iyi niyetli, yardımsever ve bilumum harika sıfat sahibi. rahat biri bir de. stres filan uzak ona. aile büyüklerine de saygılıdır.

z. eksik yönlerini ustaca kapatabilir. öyle ki ona baktığınızda mükemmel bir insan gördüğünüzü sanabilirsiniz.

20.3.09

beaucoup.


şimdi şöyle düşünelim ki bilmediğimiz bir yerde "beaucoup" adını verdiğimiz insanımsı kişiler yaşıyor. ister peri de, ister melek, bence ikisi de değil. şahsen benim şu ara meleklere de güvenim kalmadı. yıllardır melek orijinli olarak bildiğim şeytanın aslen bir cin olduğunu söyledi din hocası geçende. ne yani bu, güncellenmiş baskıda mı böyle yazıyor? tutarsızlık, tutarsızlık, tutarsızlık. önüm, arkam, sağım, solum, sobe!

beaucoup'ların evlerinin çatısı yoktur. zira gökyüzü onların kaçış noktası. ama pencereleri illa ki var. pencereleri gökyüzünde onların. en büyük zenginlik ve sahip olma gücü bu olsa gerek. bahçelerinin yemyeşil olduğu bir mevsim var hep. evler var, binalar. ama soğuk-gri binalar değil bunlar. kapıdan içeri giriyorsunuz, eve. minimalist bir düzen hakim. küçük bir merdivenle üst kata bağlanıyor ev. üst katta yatak odaları. çatı yok. her birinde en fazla on dairenin olduğu bu binalar var sokaklarda. asfalt yok. geniş betondan oluşmuş yollar var. genelde bisiklet sürüyor çocuklar. ve bisikletten düştüklerinde, beton pek çok yerlerini acımasızca çiziyor. bu beton yolu takip edip yokuştan indiğinde ise sahil var. denizi ahım şahım değil ama bir mavilik var, anlatabiliyor muyum. bir ev var mesela. düz ayak bir ev bu, iki katlı değil. evin arka bahçesinde hamak var, masa, sandalye, ağaçlar. kediler var, bir dolu kedi. o bahçede ne vakit yemek yense, kediler es geçilmez.
sahile iniyoruz. bir köpek de peşimizden geliyor.
evin bahçesindeyiz. hamağa uzanmışım. tepemdeki ağacın yapraklarının izin verdiği kadar güneş ışığı doluyor yüzüme.
yukarı kata çıkıyorum. yanımda sarı saçlı bir kız çocuğu. bir şarkı var dilimde, belki sertab erener.
beton yolda bisiklet sürüyorum. mor renkli bir bisikletim var. iki dirseğim de yara kabuğu dolu. düşüyorum. kalkıyorum. sürüyorum. düşüyorum. kalkıyorum. düşüyorum.

eğer bir beaucoup olsaydım gökyüzünde bir pencerem olurdu ve oradan seslenebilirdim. neticede hepimiz aynı gökyüzünün altındayız, ay'ı farklı taraflarından görsek de. sadece bir pencere lazım. bir pencere. bir seslenme. bir ses.

ve şimdi.. penceremi açtım. sana sesleniyorum. görmüyor musun, gökyüzünü?

12.3.09

sana iyi gelmek istiyorum.

11.3.09


koşuyorum. ayaklarıma hiçbir şey takılmamalı. zamanım yok. ve durmaksızın koşuyorum. öyle böyle değil. bir tarla düşünüyorum. hayır çavdar filan değil. bir kitap kahramanı olmak isterdim. zaten küçükken şu hayatı allah babanın kızlarının oyunu sanardım. ben nasıl barbielerimle oynuyorsam, allah babanın kızları da bizlerle oynuyor işte. sonra barbielerimin hiç ölmediklerini fakat bizim eksik gedik bir şeylere dönüştüğümüzü fark ettim. bir yanlışlık vardı ortada.

on yaşındayım. annem ağlıyor. dedemin öldüğünü söylüyor. bir şey hissedemiyorum. onu yeterince tanıyor muyum. asansördeyiz. aynaya bakıyorum. ağlıyor muyum.

onaltı yaşındayım. annem ağlıyor. anneannemin öldüğünü söylüyor. hayatımın en önemli kadınlarından biri ölüyor bu sefer. çok fazla bu. ben doğduğumda, ben emeklerken, ben büyürken yanımda olan kadın.. annem yıkılıyor. bir kolunda ben, diğer kolunda gölgem. gölgem bambaşka bir yazı konusu olmalı aslında.

onyedi yaşındayım. hayatıma girişi taze fakat edindiği yer itibariyle mühim olan güzel bir insanın ablası ölüyor. hem de doğumda. doğum bir mucizedir oysa. yeni bir hayattır. açılan bir kapıdır. minik bir eldir. kalp pıtıpıtısıdır.

tüm bunlar oluyor ve insanlar ölmeye hala devam ediyor. söyle, bütün bunların bir barbie bebek oyunu olduğuna nasıl inanayım hala? eğer çocukların elinde olsaydı hayatlarımız, emin ol ölüm diye soğuk-keskin bir gerçek olmazdı dünyada. ölüm filan, hepsi de bu büyüklerin formaliteleri zaten..

8.3.09

hayatın bizatihi kendisi çok güzel bişiy. böyle yanakları mıncırılası, sarılıp sarmalanası bişiy. özellikle sabahları. uykunu alarak uyandığın sabahlar olur böyle. yatakta üçyüzaltmış derece dönersin -ama yere düşmezsin- kollarını açarsın iki yana -ama duvara çarpmaz kolun- sonra yatağın yanıbaşındaki perdeyi aralarsın biraz. sokağın hala uykuda olan halini görürsün, gülümsersin. anne babandan erken uyanmanın verdiği mutluluk gibi bişiydir bu. güne başlamak için vazgeçilmez. yatağın ucundaki dörtbuçukderecelik miyop gözlüklerini alırsın, şişe dibi camlı olan, üzerinden yorganı atarsın ve ta-da deyip yataktan kalkarsın. aniden kalktığın ve zaten sağlıksız bir bünyen olduğu için başın döner ilk başta ama bu o günün güzelliğini bozamaz. insan bir süre sonra başının dönmesini bile seviyor. sarhoş olmaksızın. tuvalete gidip birtakım boşaltım ve yüzünü yıkama işlemlerinden sonra aynaya bakarsın. gülümsersin. birbirine girmiş saçların yoktur. demek ki gece yatakta debelenmeden uyumuşsun, rüya görmüşsün. gülümsersin. birkaç hafta sonra çektireceğin mezuniyet fotoğrafında yüzünde hangi gülümsemen olsun diye düşünürsün birkaç dakika ayna karşısında. güzelim deyip odana doğru yola çıkarsın. annenin yaz-kış fark etmeksizin giyiyorsun diye kızdığı güzeeelim pijamanı çekmecene katlayıp koyarsın ve dün akşam belirlediğin kıyafetleri giyinirsin. bu esnada sütyenini filan da takmış olman lazım yoksa a-a! saçlarını nasıl yapacağına karar verip aynanın kenarlarına tutuşturulmuş fotoğraflara dalarsın bir an. bak şu fotoğrafı e. ile beraber geçirdiğiniz yılbaşında çekmiştiniz, onun yanındaki huzurmubumucizearzusu fotoğrafını h. çekmişti. en solda sınıfça bir fotoğraf var. alt tarafta b. ile travis konserinden bir anı fotoğrafı ve mardin'deki güzel bir geceden fotoğraf var: sen, m. ve s. üçünüz de çok güzel çıkmışsınız. senin henüz saçını yeni kestirdiğin zamanlar, kısacık zira. m. yine yandan bakışını atmış, kalbini yakmış. s.'yi ise alıp içine koyası geliyor insanın. çok güzel üç insan. senin için çok değerli iki insan. ve.. lise bitiyor. saçının kabarıklığını bir nebze azalttıktan sonra eline nemlendirici krem sürersin zira ellerini yumuşak tutmaya özen gösterirsin. rimel-far-göz kalemi üçlüsü sayesinde güne uygun bir göz makyajı yapıp, sürmenin bitmiş olmasından yakınırsın yine. en kısa vakitte yolunun mardin'e tekrar düşmesini ve yeniden sürme alabilmeyi dilersin. yüzüklerinin bulunduğu kutucuktan okul yüzünü çıkarırsın, hani içinde "vera 328" yazan.. 328 senin okul numaran, vera ise lise hayatını özetleyebilecek bir şey. nazım hikmet, seni seviyorum dersin. çantana günlük alman gereken hapların kutularını tıkıştırıverirsin [ki geçen gün üşenmedin saydın, günde 6 hap içmen gerekiyor] çantanı koluna takarsın ve odanın kapısını kapatarak koridora çıkarsın. tomurcuklu haaarika bir bardak çay alırsın kendine. nasıl bir zeytindir ki bu, onu yemek için geceden itibaren heycan duymaya başlıyorsun. "aman tanrım, yarın sabah zeytin yicemyicemyicem" diye yatakta kıpırdanarak uykuya dalıyorsun. pek iyi sayılmayacak [ama senin standartlarında iyi] bir kahvaltıdan hemmen kalkıp dişini fırçalıyorsun. hangi ayakkabıyı ve ceketi giyeceğine karar verdikten sonra aynada son bir kez bakıyorsun kendine. ev anahtarının yanında olduğundan emin olup, kapıyı çekip çıkıyorsun. asansörü çağırıyorsun, bazen de koşuyorsun ama bu sabah asansörü çağırıyorsun, zemin katta hızlı adımlarla ilerleyip apartman kapısının kulbunu tutuyor elin, sağındaki büyük aynaya son bir defa bakıp [göz makyajını kontrol ediyorsun burada] kapıyı açıyorsun, kendini atıyorsun ve: MERHABA DÜNYA.

7.3.09

sokaklarda kayboluyoruz. bildiğim ama bilmekten bıkmayacağım sokaklar. bilmediğin sokaklar. sana göstermem gereken bir şey var deyip giriyorum koluna. hafif bir rüzgar değiyor yüzüne. elim değiyor yüzüne. neyse, ne diyordum? hım, sokaklar. sokaklar dolusu yürüyoruz ve sen gülümsüyorsun sadece. sonra bir sokakta, herhangi bir sokakta, bir kız çocuğuyla karşılaşıyoruz. işte bu benim diyorum, benim çocukluğum. şaşırır mısın? merak eder misin? konuşmak için çabalar mısın? yoksa sadece gülümser misin?

1.3.09

"uyku ilk evimizdir, çatısız, duvarsız, yataksız. diğerleri sonradan gelir, uykunun verdiği ilhamla. bu gece, doğum günümden sonraki gece, seni ilk evimize alıyorum sevgilim. o devasa kapının altında atıyorum, beni içinde bulacaksın.." *

uyku bizim ilacımızdır. uyursun ve biter. uyursun ve geçer. geçen aslında zaman. zamandan başka bir şey geçmez. aşklar, dostluklar, öpüşmeler, kokular, yollar, yıllar, anlar.. geçmez bunlar, yitirilir.

*: john berger
fotoğraf: stefa