11.3.09


koşuyorum. ayaklarıma hiçbir şey takılmamalı. zamanım yok. ve durmaksızın koşuyorum. öyle böyle değil. bir tarla düşünüyorum. hayır çavdar filan değil. bir kitap kahramanı olmak isterdim. zaten küçükken şu hayatı allah babanın kızlarının oyunu sanardım. ben nasıl barbielerimle oynuyorsam, allah babanın kızları da bizlerle oynuyor işte. sonra barbielerimin hiç ölmediklerini fakat bizim eksik gedik bir şeylere dönüştüğümüzü fark ettim. bir yanlışlık vardı ortada.

on yaşındayım. annem ağlıyor. dedemin öldüğünü söylüyor. bir şey hissedemiyorum. onu yeterince tanıyor muyum. asansördeyiz. aynaya bakıyorum. ağlıyor muyum.

onaltı yaşındayım. annem ağlıyor. anneannemin öldüğünü söylüyor. hayatımın en önemli kadınlarından biri ölüyor bu sefer. çok fazla bu. ben doğduğumda, ben emeklerken, ben büyürken yanımda olan kadın.. annem yıkılıyor. bir kolunda ben, diğer kolunda gölgem. gölgem bambaşka bir yazı konusu olmalı aslında.

onyedi yaşındayım. hayatıma girişi taze fakat edindiği yer itibariyle mühim olan güzel bir insanın ablası ölüyor. hem de doğumda. doğum bir mucizedir oysa. yeni bir hayattır. açılan bir kapıdır. minik bir eldir. kalp pıtıpıtısıdır.

tüm bunlar oluyor ve insanlar ölmeye hala devam ediyor. söyle, bütün bunların bir barbie bebek oyunu olduğuna nasıl inanayım hala? eğer çocukların elinde olsaydı hayatlarımız, emin ol ölüm diye soğuk-keskin bir gerçek olmazdı dünyada. ölüm filan, hepsi de bu büyüklerin formaliteleri zaten..