30.1.09

perde.

salonumuzun beyaz duvarları var. gri de olabilir, emin değilim. perdelerimiz uzun ama, upuzun. içine girince insanı ciddiyete zorlayan bir salon değil bu neyse ki. kendin gibi oluyorsun. kendim gibi. kendimiz gibi oluyoruz. kedimiz yok ama. her şeyime alıştın. kedilerime alışamadın bir türlü. geceleri birden uyanıp "seni özledim" diye sarılmalarıma, sen konuşurken gözlerimi gözlerine değil de dudaklarına dikmeme, komplo teorileri yazan yazarlarla yarışacak denli aklıma.. alıştın bunlara ama. kediler olmuyor. perdelerimiz var uzun, içine girip kaybolunacak cinsten. bence, diyorsun, sen çocukken yeterince evcilik oynamamışsın biz evcilik oynamıyoruz ama biliyorsun değil mi? biliyorum, çok iyi biliyorum. ama yine de bazen o uzun perdelerin arasında buluyorum kendimi. annen de vardı hani onları alırken. o perdelerin arasında kaybolduğum gibi sende kaybolmak istiyorum. belki o zaman özlemem seni. kim bilir..

28.1.09

d'den p'ye.


bir kadın var. bu kadın hissediyor. biliyorum. bu kadın yaşıyor. bu kadın seviyor. bu kadın seviliyor. bu kadın ağlıyor. bu kadın bir adamı tüm öteberisiyle birlikte içinde bir yerlere koyabiliyor. bu kadın bekliyor. bu kadın kelimeler yolluyor. bu kadın gülümsüyor. yüzünde ki huzur -mu bu mucize arzusu.

27.1.09

sen-ben-freud.

yemeğe çıkıyoruz. ortak arkadaşlarımızla, bir grup halinde. sanırım bir tane de senin eski sevgilin var. zaten kime çarpsam senin eski sevgilin çıkıyor, alıştım. topluluk içerisinde başta birbirimizi iğneleriz. buna bayılıyoruz. ama beraber geçirdiğimiz onuncu dakikadan itibaren gülmeler-kahkahalar. ciddiyetimiz kalmıyor. aman iyi, kalmasın. makyajımı tazelemek veya bunun gibi bir şey için masadan kalkıyorum. eski sevgilin de geliyor.
çok şanslısın, diyor
göreceğiz, diyorum.
senin bu eski sevgililerin seni benden iyi tanıdıkları iddiasını taşıyan bir havada oluyorlar ya, deliriyorum. lan sen kaç günlük adamsın pardon ama sen bu adamın iç'ini gördün mü, en içten acısını ve mutluluğunu.. diyorum içimden. bence bir erkeği ancak o zaman tanıdığını iddia etmeli bir kadın. ve ne zaman ki bir kadın sessizce ağlar bir erkeğin yanında, o zaman o erkek onunla tanışmıştır.
bu -sarışın- eski sevgilin de aynı gruptan. seni daha iyi tanıdığını destekleyecek şeylerden bahsediyor. sana dair bilgiler, anlar. benim maddi olarak nitelendirdiğim. onu dinlerken gülüyorum. onu dinlesen, emin ol sen de gülerdin. hatta hoşuna bile giderdi. işbu eski sevgili "onu sen hak etmedin, ben hak ettim!" havasında daha çok. en sonunda ağzımı açtım. konuyu çocukluğuna ve ç. teyzeye bağlayıp sustum. sizin aileyi ve çocukluğunu benden iyi kimse bilemez. ben gerçekte yaşadığın olayları krinolojik olarak bilmem, bilemem. ama ben seni düşündüm, senin gibi düşündüm, sen gibi hissettim. seni anlamak için. neticede -biliyorsun- seni seviyordum.
kız hakkında da birkaç psikolojik yorumda bulunup suratına -insanın mesleği gibisi yok- rahatlamış biçimde yanına geldim. m. ile iş konuşuyordunuz. çok ciddiydin. elini sandalyeme uzatmıştın. ve sandalyeye oturmamla birlikte koluma sarıldın. avuç içinle kolumu okşadın. hoşgeldin demekti bu. gülümsedim. böyle şeylerin hoşuma gittiğinin bilincinde misin yoksa tamamen doğal seyrinde mi yapıyorsun bunu, bilmiyorum. mesela benim gibi sokakta yürümeyen, adeta koşan [yüzen?] birini karşıdan karşıya geçerken zaptetmek zordur. ben yolda yürürken bile -hızlı yürüdüğümden- yanımdakinin adımlarına uyamam. karşıdan karşıya geçerken de gayet bireyselim. atıveririm yola kendimi. arabalar dursun mantığında. çok iyi hatırlıyorum -çünkü o zamana dek hayatımda hiçbir erkek [babam bile] tutmamıştı beni kolumdan karşıdan karşıya geçerken- ve sen belime sarılmıştın. hayatımı kurtarmıştın. ben aslında onbeş yaşındayken öldüm. kadıköy'deydim. yanımda s. vardı. karşıdan karşıya geçerken gözüm karşıdaki oğlana takıldı. sonra atıverdim yola kendimi ve s. bir çığlık attı. sola döndürdüm kafamı, arabanın sürücüsü bağırıyor bana. kıssadan hisse, başıma ne gelirse erkeklerden geliyor.
yanımda oturup, elini koluma sarıp, iş konuştuğun zamanlarda bile çok özlüyorum seni. aklım çıkacak kadar seviyorum seni, biliyor musun.
eski sevgilin -rengi gitmiş halde- herkesten özür dileyip, erken ayrılmak zorunda olduğunu söylüyor. sana dönüp sessizce tuvaletteki konuşmadan bahsediyorum. biz bazen en kalabalık yerde bile iki kişiymiş gibi yaşayabiliyoruz. o an unutuveriyoruz. sadece ikimizin anlayacağı şeylerden bahsediyoruz ve gülüyoruz. bazen sen en beklemediğim anda benim cümlelerimle karşılık veriyorsun bana. çok korkuyorum, çok şaşırıyorum. çünkü bu, yazılarımı okuduğunu gösterir. çok savunmasız hissediyorum. çünkü yazarken ben, kelimeleri üzerimden söküp de yazıya aktarıyorum. çıplak kalmak, bilirsin. o kadar hastalıklı bir aklım var ki benim cümlelerimle bana cevab vermenin amacının beni güçsüzleştirmek olduğunu düşünüyor. masadan kalkıyoruz, eve gitmemiz lazım. masadan kalkarken kendimi babasının iş yemeğine annesinin yerine giden küçük kız gibi hissediyorum. ve.. yanlış evlilikler böyle devam ediyor herhalde..

18.1.09

if every angel's terrible, then why do you welcome them.


bazen -sana da oluyordur muhtemelen- çok yoruluyorum. o kadar çok ağlamış oluyorum ki gözyaşım kalmıyor. o kadar çok yoruluyorum ki gözyaşlarımı silemiyorum. gözyaşlarım elmacık kemiklerim civarında donuyor, kuruyor. akmış rimellerden bahsetmek bile istemiyorum.

4.1.09

2008 kritiği

2oo8'de okuduğum en bi' güzel kitaplar

1- sırça fanus-sylvia plath
2- kabuk adam-aslı erdoğan
3- üvercinka-cemal süreya [özel basım şeysi]
4- çavdar tarlasında çocuklar-j.d.salinger [süetkafa'nın tavsiyelerini teşekkür ederek analım burada]
5- kinyas ve kayra-hakan günday
6- mahrem-elif şafak
7- ağrı'nın derinliği-ece temelkuran [gönlümde birincisin ecetem]
8- sıfırdan az-bret easton ellis
9- kadından kentler-murathan mungan [imza gününü hala dün gibi hatırlıyorum, ahaha]
10- saatçi bayırı-ayça şen

en kötü demeyelim de okurken kendimi zorladığım kitaplar

1- istanbullular-buket uzuner [naptın ya buket, öldüm resmen, hamile olsam doğururdum kesin bu kitabı okurken]
2- hayal kırıklıkları kitabı-margit schreiner [resmen bi hayalkırıklığı]
3- aşk-ı memnu-halit ziya uşaklıgil [bir edebiyat ödeviydi ve öldüm]
4- masumiyet müzesi-orhan pamuk [ilk ve son 100 sayfa haricinde süründüm sanki, sürünmedim mi?]
5- hayatın sessizliğinde-aslı erdoğan [sanırım tüm aslı erdoğan kitaplarını okudum ama bunda sıkıldım biraz, evet]