18.10.09

annannem tiril tiril şile bezinden elbiseler giyip, öğlen 12'de hafif bir esintiyle uyanacağınız, burnunuza durmadan fesleğen kokularının geldiği bir yerde yaşıyor. ben en çok bahçede uyumayı seviyorum. zaten çoğu zaman da böyle oluyor. onunla konuşurken uykuya dalıyorum ya da bir kitap okurken ya da bir şiir yazarken..
senden ve bıraktıklarından kaçmak için buraya geldim ben. güvende olmak için. gözlerinle karşılaşmamak için. annanem, sağolsun anlayışlı kadın, ellerimi nereye koyacağımı bilemediğim şu zamanlarda gözlerini ellerime dikmiyor, herkesin aksine. ben de kolayca ellerimi birbirine vurup, duvarlara sürtüp ya da parmaklarımı çakmakla yakabiliyorum.
o ellerin suçu var, yüz haritanı biliyorlar.
bazen seda mektup yazıyor, ara sıra senin hayaletlerin üşüşüyor, çok nadir de olsa yağmur yağıyor.
beni en çok yağmur sevindiriyor.
okuduğum kitaplar ölüm, yaşam ve kararlarımız üzerine. aşk romanı okumuyorum. herkesin deli gibi "aşk"ı okuduğu şu zamanda, onu da okumuyorum. güya bu yaz mesnevi'yi okumaya başlayacaktım. hesaplarıma göre o olgunluğa bu yaz ulaşıyordum. ne oldu o zaman? ya da ne olmadı? yollar tıkalı, hiçbir yere ulaşamıyorum.
senin hayaletlerini aklımdan sökmek zor, tebrik ederim seni. bazen "gelecek güzel günler"e olan inancım kalmıyor. bazen uyuyup-uyanıp-uyuyup-uyanıp yine seni görüyorum. o çok sevdiğim değerli uyku, bana kazık atıyor. zaten gazeteler de senden yana.. okumuyorum.
bazen hayaletlerinle kavga ediyorum. söylemem gereken ama tam şurada kalmış şeyleri teker teker çarpıyorum. hiçbir zaman edepli bir kız olamadım, küfürler ediyorum. hayaletin, saçını düzeltiyor, tıpkı senin gibi. o işgüzar gülümsemenle bana vuruyor. annanem bu morluklar nerede oluştu diyor. susuyorum.
kahvaltı masasında seni robdöşambrla görüyorum. gazete okuyorsun. gözümü kapatıyorum sımsıkı. evde gözlerim kapalı yaşamaya başladım. bazen kapılara çarpıyorum, ama olsun. sana çarpmamak, bana çarpmaman.. tek istediğim bu.

yeniden tahayyül etmek istiyorum. mesela birisi var aklımda. onun yüzünü tahayyül etmek istiyorum. çizgilerine sakladığı yılları. gülümsemeyi. hüznü. deniyorum. denemeliyim.

anne telefonda neşeyle konuşuyor. burada, annanemin yanında, bu sevimli yerde, güvende olduğumu düşünüyor.
-oysa ben kendi içimde güvende değilim, diyorum.
şimşek çakıyor. hat kopuyor.



fotoğraf: bienal kafası.

13.10.09

yastığımızı ağlama duvarı, tırnaklarımızı kendimize saplamamıza
yarayan bir silah ve aklımızı kendimizi hasta etmek için kullandığımız
zamanları bilirsiniz. odanın her yanına dağılan sigara paketleri, belki
haleti ruhiyemi değiştirir umuduyla başlanıp yarım bırakılan
düzinelerce kitap ve ağrı kesiciler.. vakti gelmediği halde en kalın kazağımızı giyer,
tek üşüyen yanımız olan ayaklarımızı inatla çoraplara hapsetmeyiz.
çıplak ayaklı olmalıyız. bastığımız yeri hissetmeliyiz.
çarşafları sık sık değiştirmek gibi alışkanlıklar bu dönemde edinilir.
hatta yeni nevresim takımı alınır ki "yeni"nin kokusu başımızı döndürsün,
sorgulamadan, düşünmeden, üzülmeden, belki daha az ağlayarak uyuyalım.
bilgisayardaki binlerce şarkı arasından en ağlak olanını seçmek
şipşaklık bir iş iken, hayatımızı dört dakika ellibeş saniyelik
zaman dilimine hapsederiz bile. kalabalık hiçbir şekilde yetmez bize.
içimiz küflü, içimiz.. o kadar yalnız ve tehlikeli ki. sokaklar tekin değil, aklımızın sokakları.
bazen, farkına varmadan, iki kişilik planlar yaptığımızı görürüz
ve.. suskunluk. bekleme. suskunluk. sorgulama. suskunluk.
loop'a alınan şarkı. en son ne zaman birisine sarılmıştım? o an
kurtarıcımmışçasına. sımsıkı. bırakmak istemeyerek. en son ne zaman
birisinin yüzündeki kıvrımlara dokunmuştun? anları, anıları,
yılları öğrenmek istercesine. en son zaman kendini iyi hissetmiştin?