27.1.09

sen-ben-freud.

yemeğe çıkıyoruz. ortak arkadaşlarımızla, bir grup halinde. sanırım bir tane de senin eski sevgilin var. zaten kime çarpsam senin eski sevgilin çıkıyor, alıştım. topluluk içerisinde başta birbirimizi iğneleriz. buna bayılıyoruz. ama beraber geçirdiğimiz onuncu dakikadan itibaren gülmeler-kahkahalar. ciddiyetimiz kalmıyor. aman iyi, kalmasın. makyajımı tazelemek veya bunun gibi bir şey için masadan kalkıyorum. eski sevgilin de geliyor.
çok şanslısın, diyor
göreceğiz, diyorum.
senin bu eski sevgililerin seni benden iyi tanıdıkları iddiasını taşıyan bir havada oluyorlar ya, deliriyorum. lan sen kaç günlük adamsın pardon ama sen bu adamın iç'ini gördün mü, en içten acısını ve mutluluğunu.. diyorum içimden. bence bir erkeği ancak o zaman tanıdığını iddia etmeli bir kadın. ve ne zaman ki bir kadın sessizce ağlar bir erkeğin yanında, o zaman o erkek onunla tanışmıştır.
bu -sarışın- eski sevgilin de aynı gruptan. seni daha iyi tanıdığını destekleyecek şeylerden bahsediyor. sana dair bilgiler, anlar. benim maddi olarak nitelendirdiğim. onu dinlerken gülüyorum. onu dinlesen, emin ol sen de gülerdin. hatta hoşuna bile giderdi. işbu eski sevgili "onu sen hak etmedin, ben hak ettim!" havasında daha çok. en sonunda ağzımı açtım. konuyu çocukluğuna ve ç. teyzeye bağlayıp sustum. sizin aileyi ve çocukluğunu benden iyi kimse bilemez. ben gerçekte yaşadığın olayları krinolojik olarak bilmem, bilemem. ama ben seni düşündüm, senin gibi düşündüm, sen gibi hissettim. seni anlamak için. neticede -biliyorsun- seni seviyordum.
kız hakkında da birkaç psikolojik yorumda bulunup suratına -insanın mesleği gibisi yok- rahatlamış biçimde yanına geldim. m. ile iş konuşuyordunuz. çok ciddiydin. elini sandalyeme uzatmıştın. ve sandalyeye oturmamla birlikte koluma sarıldın. avuç içinle kolumu okşadın. hoşgeldin demekti bu. gülümsedim. böyle şeylerin hoşuma gittiğinin bilincinde misin yoksa tamamen doğal seyrinde mi yapıyorsun bunu, bilmiyorum. mesela benim gibi sokakta yürümeyen, adeta koşan [yüzen?] birini karşıdan karşıya geçerken zaptetmek zordur. ben yolda yürürken bile -hızlı yürüdüğümden- yanımdakinin adımlarına uyamam. karşıdan karşıya geçerken de gayet bireyselim. atıveririm yola kendimi. arabalar dursun mantığında. çok iyi hatırlıyorum -çünkü o zamana dek hayatımda hiçbir erkek [babam bile] tutmamıştı beni kolumdan karşıdan karşıya geçerken- ve sen belime sarılmıştın. hayatımı kurtarmıştın. ben aslında onbeş yaşındayken öldüm. kadıköy'deydim. yanımda s. vardı. karşıdan karşıya geçerken gözüm karşıdaki oğlana takıldı. sonra atıverdim yola kendimi ve s. bir çığlık attı. sola döndürdüm kafamı, arabanın sürücüsü bağırıyor bana. kıssadan hisse, başıma ne gelirse erkeklerden geliyor.
yanımda oturup, elini koluma sarıp, iş konuştuğun zamanlarda bile çok özlüyorum seni. aklım çıkacak kadar seviyorum seni, biliyor musun.
eski sevgilin -rengi gitmiş halde- herkesten özür dileyip, erken ayrılmak zorunda olduğunu söylüyor. sana dönüp sessizce tuvaletteki konuşmadan bahsediyorum. biz bazen en kalabalık yerde bile iki kişiymiş gibi yaşayabiliyoruz. o an unutuveriyoruz. sadece ikimizin anlayacağı şeylerden bahsediyoruz ve gülüyoruz. bazen sen en beklemediğim anda benim cümlelerimle karşılık veriyorsun bana. çok korkuyorum, çok şaşırıyorum. çünkü bu, yazılarımı okuduğunu gösterir. çok savunmasız hissediyorum. çünkü yazarken ben, kelimeleri üzerimden söküp de yazıya aktarıyorum. çıplak kalmak, bilirsin. o kadar hastalıklı bir aklım var ki benim cümlelerimle bana cevab vermenin amacının beni güçsüzleştirmek olduğunu düşünüyor. masadan kalkıyoruz, eve gitmemiz lazım. masadan kalkarken kendimi babasının iş yemeğine annesinin yerine giden küçük kız gibi hissediyorum. ve.. yanlış evlilikler böyle devam ediyor herhalde..