20.3.09

beaucoup.


şimdi şöyle düşünelim ki bilmediğimiz bir yerde "beaucoup" adını verdiğimiz insanımsı kişiler yaşıyor. ister peri de, ister melek, bence ikisi de değil. şahsen benim şu ara meleklere de güvenim kalmadı. yıllardır melek orijinli olarak bildiğim şeytanın aslen bir cin olduğunu söyledi din hocası geçende. ne yani bu, güncellenmiş baskıda mı böyle yazıyor? tutarsızlık, tutarsızlık, tutarsızlık. önüm, arkam, sağım, solum, sobe!

beaucoup'ların evlerinin çatısı yoktur. zira gökyüzü onların kaçış noktası. ama pencereleri illa ki var. pencereleri gökyüzünde onların. en büyük zenginlik ve sahip olma gücü bu olsa gerek. bahçelerinin yemyeşil olduğu bir mevsim var hep. evler var, binalar. ama soğuk-gri binalar değil bunlar. kapıdan içeri giriyorsunuz, eve. minimalist bir düzen hakim. küçük bir merdivenle üst kata bağlanıyor ev. üst katta yatak odaları. çatı yok. her birinde en fazla on dairenin olduğu bu binalar var sokaklarda. asfalt yok. geniş betondan oluşmuş yollar var. genelde bisiklet sürüyor çocuklar. ve bisikletten düştüklerinde, beton pek çok yerlerini acımasızca çiziyor. bu beton yolu takip edip yokuştan indiğinde ise sahil var. denizi ahım şahım değil ama bir mavilik var, anlatabiliyor muyum. bir ev var mesela. düz ayak bir ev bu, iki katlı değil. evin arka bahçesinde hamak var, masa, sandalye, ağaçlar. kediler var, bir dolu kedi. o bahçede ne vakit yemek yense, kediler es geçilmez.
sahile iniyoruz. bir köpek de peşimizden geliyor.
evin bahçesindeyiz. hamağa uzanmışım. tepemdeki ağacın yapraklarının izin verdiği kadar güneş ışığı doluyor yüzüme.
yukarı kata çıkıyorum. yanımda sarı saçlı bir kız çocuğu. bir şarkı var dilimde, belki sertab erener.
beton yolda bisiklet sürüyorum. mor renkli bir bisikletim var. iki dirseğim de yara kabuğu dolu. düşüyorum. kalkıyorum. sürüyorum. düşüyorum. kalkıyorum. düşüyorum.

eğer bir beaucoup olsaydım gökyüzünde bir pencerem olurdu ve oradan seslenebilirdim. neticede hepimiz aynı gökyüzünün altındayız, ay'ı farklı taraflarından görsek de. sadece bir pencere lazım. bir pencere. bir seslenme. bir ses.

ve şimdi.. penceremi açtım. sana sesleniyorum. görmüyor musun, gökyüzünü?