29.6.09

içinde değişik çokluklarda sevdiğim pek çok insanın bulunduğu bir servis aracındayız. hani sabahları bizi işyerlerimize götüren araçlardan.. aracın en arkası dört kişilik falan olur genelde. ama sadece üç kişi oturuyoruz. sen, ben ve adını söylemek istemediğim bir arkadaşın.. sen ve arkadaşın yan yana oturup, "ciddi" konuşuyorsunuz. ben ise tek kişilik vücudumu, iki kişilik yere yaymışım. bir yerlere gidiyoruz. kafamız güzel, müzik güzel, hava güzel, sen güzel, ben güzel.
bol bir kot pantolon giymişim, paçalarını kıvırmışım. ayak bileklerimi inceliyorum. başım senin kucağında. sonra gözlerimi senin çenene dikiyorum. hareket halinde. adem elmana takılıyor gözüm. sonra ağzına. sesini duymuyorum nedense. ağzın açılıp kapanıyor ama. sonra duruyor ve birden kenarlarında kıvrım beliriyor. dişlerin çıkıyor ortaya. ben seni seviyorum. sonra avcuma alıyorum çeneni. parmaklarımla ağzının kenarına dokunuyorum. ben seni seviyorum. iş-güç-meşgale dertlerinden kurtulmak amacıyla çıktığımız bu yolda, yol boyu şu arkadaşınla konuşmana göz yumamam. hemen ayağa kalkıp, aracın ön tarafına ilerliyorum. pek çok engel aşmam gerekiyor. sevgili çiftleri mesela. ahaha. duralım şurada diyorum y'ye. y sever beni. kırmaz, kırmadı. devamında denize ulaşan bir papatya tarlasının önündeyiz. müziği açıyorum. kafamız güzel. müzik güzel. sen güzel. hayır, ben güzel değil. dans ediyoruz herkes gibi. günbatımı oluyor hatta bu esnada. biz hala dans ediyoruz. hemen aşağımızda papatyalar. ama onları ezmiyoruz.. asla.
o harika günü hatırlıyorsun, değil mi? çünkü ben o harika gün geldiğinde hatırlamış olacağım ve bağıracağım: je suis trop bourree pour baiser!